top of page
Yazarın fotoğrafıHediye Dağeşen

Bulgaristan Notları #2: Shipka Dağı'nın Yankısıyla Uyanıyorum

Güncelleme tarihi: 25 May



Merhabalar, bugün 4 Mayıs Cumartesi ve ben çok yorgun hissediyorum. Bu yorgunlukla sizlere Bulgaristan'daki ilk haftadamdan sonra olan biteni dile getirmek istiyorum çünkü içimde bu aralar öyle bir yazma isteği var ki bunu ruhumun özgürlüğü için yapmaya karar verdim. Yazmaya ara verince, bedenimin yoksunluğu başlıyor ve kendimi atılmış diyarların yankılarıyla kabuğuma çekiliyorum. Kabuğumu kırmak için harekete geçmem gerekiyordu. Bugün bunu yapmaya karar verdim ve uyanışlarımla kendime örnek biri oldum.


Şimdi flashbacklerle biraz sizi geçmiş Bulgaristan anılarıma götürmek istiyorum. Bu anıların ne zaman nasıl olduğuyla ilgilenmiyorum. Sadece kafamda yarattıkları düşüncelerle kendimi yaratmak istiyorum.


İlk haftadan sonra Rositsa ile Şipka kasabasına tarihi bir yerin açılışı için gittik ve ben geleneksel Bulgar kıyafetleri giydim. Çok yakıştı mı bana orasını tartışılır ancak ben giymekten çok keyif aldım.


Kıyafetin desenlerine bayıldım.

Bu kıyafetle ortalıkta siyasi bakışların göz odağı olamamak için ortada çok fazla görünmemeye çalıştım :)


Rositsayla birlikte Şipka kasabasına gitmeden önce birkaç hediyelik eşya satmak için hazırlıklar yapmıştık. Vardığımız gün bize ayrılmış bir alanda hediyelik eşyaları koyduk. Rositsayla o gün o kadar konu hakkında konuştuk ki hediyelik eşyaları almak isteyenlerle ilgilenme zamanımız olmadı. Daha sonra turistik alanın açılışı için içeriye girmeye karar verdik. Ancak içeriye bu kıyafetlerle girmemize izin verilmedi gibi çünkü biletlerimiz olmasına rağmen bekleyin dendi. Daha sonra içeriye girme fırsatı bulduk. Tarihi yapı biraz İstanbul'daki panoramayı andırıyordu.




Neyseki gün yorgunluğuyla bitmişti. Artık eve gidip Bulgarca çalışmanın vakti geldiğini düşünüp ancak uyuyakaldığını görmek insanı bu zamanın göreceliğine karşı bir zarafeti oluşuyor.

*

***


Bugün 11 Nisan Perşembe ve harika hislerle uyanıyorum çünkü bugün Kazanlık'taki rehabilitasyon merkezine gideceğim. Çocuklarla vakit geçirmek ve onlara faydalı olduğunu hissetirmek benim için harika bir duygu. Kısacası içimde kelebekler uçuşuyor ve gününün sonunda kendime karşı kanıtlayabildiğim doğrularım var oluyor.


Rehabilitasyon merkezinde Paskalya bayramından dolayı çocuklarla kalıplara yapılmış yumurtaları boyadık. Çocuklar bundan çok keyif aldı. özellikle Thedor'un yüzündeki gülümseme benim yüzümede yansıdı.



Fotoğrafta o kadar meşgul ve odak noktam belirgin ki kendimi bir ressam gibi hissetim. Hissetmekle fark etmek arasında bağ kurmaya çalıştım. Sonuçta hissettiğimiz bazı şeylerin doğruluğu gerçeği yansıtmayabilir. Ancak fark etmek o kadar önemli bir gerçek ki benim dünyaya karşı bakış açımı değiştiriyor. Bu çocuklar bize yani onlara bir şeyler öğretmemize muhtaçlar. Bilgiyi gerçeği onlara fark ederek aktarmalıyız.


***

Bugün 12 Nisan Cuma ve yorgunluğum yüzümden akıyordu. Rehabilitasyon Merkezi'ne gitmek için 08:33'teki otobüse koşa koşa yetişmeye çalıştım. Ancak fark ettim ki otobüs kartım çantamda değildi. Neyseki otobüste para da geçiyordu. 1.25 Leva verdikten sonra, her sabah karşılaştığım bir teyze bana Bulgarca Günaydın dedi. Ben de ona karşılık verdim. Daha sonra yine konuşmaya çalıştı ancak ben yine anlamadım. Buna rağmen sadece Bulgarca Evet ve Hayır diyerek anlaştık :)


Rehabilitasyon Merkezi bugün çok kalabalıktı. İlk başta Nikoleta ve Karin ile zaman geçirmeye çalıştım. Daha sonra Daniel adlı yeni bir çocuk gelmişti. Onunla da zeka oyunları oynarken, kendimi kaybetmiştim.


Öyle böyle üç saat çok güzel vakit geçirmiştim. Herkese görüşürüz dedikten sonra, otobüs durağına yürümeye çalıştım. O sıra su içicekken, otobüs kartıma buldum :D



Şaka gibi bir gündü.

Bu sefer direk eve gitmedim. Yanıma Kindle'ımı almıştım. Otobüsten Kazanlık merkezde indim ve Rehabilitasyon Merkezi'nde tanıştığım Sibel arkadaşımla gittiğimiz İtalyan tarzı kafeye gittim ve Latte+Cookie ikilisi günün yorgunluğunu almıştı.


Kindle'dan Pi'nin Yaşamı adlı kitabı okumaya çalıştım. Saatler sonra kitapta gördüğüm bir cümle üzerinde düşünmeye başladım. Cümle şu şekildeydi:" Bu noktada umudumu kaybetmeli miydim?"


Sanırım ikinci haftadan sonra bazı şeylere karşı umudumu kesmiştim. Alışamıyordum bir türlü şehire. Elbette ilk haftam çok güzeldi ve harika anılar bıraktı ben de ama içimde anlamdıramadığım bir duyguya yenik düşüyordum. Bu duygu öyle aniden gelip giden bir şey değildi. Bedenimi esir aldıktan sonra ruhumun özgürlüğünü de göz diken bir duyguydu. Bu noktada umudumu kesmedim tabii ki. Baharın gelişiyle kendi çiçeklerimi açtırmak istiyordum bu şehirde. Belki kim bilir ilerde farklı bir yerde de anılar bırakırdım ruhumda.



18/Nisan/2024

Yarın Konya'dan ev arkadaşım gelecek. Bunun için daha mutluyum çünkü evde kendi kabuğumda olmaktan artık çok sıkılmıştım. Ancak yalnız olmak her zaman tercihimdir çünkü yalnız olunca daha çok şey yapabiliyorum ve kendi alanımı, sınırlarımı özellikle koruyabiliyorum. Tabii ki herkes gibi sosyalleşme ihtiyacı duyuyorum ancak içedönük yapım çok sosyalleşmeyi kabul etmiyor.


Bu notları da burda kapatmak istiyorum. Umarım gelecek anılarım ve tecrübelerim umut dolu olur.

Sizlerde umutla kalınız!

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page